Zamanın birinde bir adam ve bir yılan yaşarmış.. Adam ihtiyacı oldukça yılanın deliğinin önüne gidermiş, yılan biraz sonra çıkar adama altın verirmiş.. Bu böyle uzun bir süre devam etmiş..
Günlerden bir gün adam hastalanmış.. Paraya ihtiyaç olunca oğluna söylemiş bu yılan deliğini..
Oğul gitmiş.. Yılanı beklemiş.. Yılan gerçekten altınla çıkmış..
Bu yılanın deliğinde daha ne çok altın var demek ki, neden azı ile yetineyim diyerek saldırmış yılana...
Yılan da kendisini savunmuş..
Yılanın kuyruğu kopmuş..
Oğul ölmüş....
Zaman geçmiş, adam iyileşmiş.. Tekrar gitmiş yılanın yanına.. Beklemiş..
Yılan çıkmış deliğinden.. Adam demiş affet.. Benim oğlan bir hadsizlik etmis.. Biz ahbaplığımıza eskisi gibi devam edelim olmaz mı..
Yılanın cevabı manidar..
Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı olduktan sonra olmaz o iş...
Hayatın gerçeği..
Kapanmayan bir yara varsa derinlerde, düzelmiyor o ilişkiler ..
Üstünü ne kadar örtmeye çalışsanız da; iyileşmeyi geçtik hadi, derinden derinden kanıyor ise o yara, kabuk bağlamadı ise hiç değil ise, en ufak bir şey yeniden açıyor..
Bazen bir anı, bazen bir görüntü, bir şarkı, bir yazı, bir paylaşım...
Kabullenmek lazım belki de böyle durumlarda o yarayı ...
Yarayı açanın sürekli kanatmaya da devam edeceğini kabullenmek..
Hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını kabullenmek..
..
Acaba o yılan ve adam denese idi ahbap kalabilir miydi..
Birbirinin hayallerini, yıllarını çalan, arayı düzeltmek istediğini iddia edip her fırsatta yarayı kanatmaya devam eden iki insan başarabilir mi ...
Vesaire.. Vesaire.. Vesaire...
Kalbinin bir yarısı hayallerinin dileklerinin hiç bir zaman gerçekleşmeyeceğini bilirken, diğer yarısı umut etmeye bir mucize beklemeye devam eder..
İşte hayat...
Yorumlar
Yorum Gönder
Bu konuda sen de bir şeyler söylemek ister misin ? Haydi durma sen de fikrini söyle :)